Türkiye’de Kooperatifçilik, Ormancılık ve Orman Köylüsünün durumunu paylaştığı programda şunlara değindi;
Öncelikle Ormancılık ve Orman Köylümüze yer vermeniz bizler için son derece memnuniyet verici.
Ormanın en önemli Fonksiyonu toprak ve su rejimini ayarlıyor olmasıdır. Ormancılar ve orman köylümüz bunu çok iyi bilir. Bu yıl Birleşmiş Milletler tarafından Toprak Yılı ilan edildi. Toprağın korunması için orman son derece önemlidir. Ormanın korunması için de orman köylüsü.
Kooperatifçiliğe baktığımızda, ülkemizde yıllarca kooperatifçilik komünizm ile anıldı. Bu da insanları kooperatifçilikten uzaklaştırdı. 2012 yılı Birleşmiş Milletlerce Kooperatifçilik yılı ilan edildi. Bununla birlikte ülkemizde de önemli çalışmalar yapıldı. Türkiye Kooperatifçiliği Strateji ve Eylem Planı hazırlandı. Bu çok önemli bir kazanımdır. Bu plan %99 mutabakatla hazırlandı. 2012-2017 yıllarında bu planın hayata geçirilmesi gerekiyor. 2015 yılındayız ve bu gün geldiğimiz noktada maalesef bu eylemlerin %5’i dahi gerçekleştirilememiştir. Fakat menfi anlamda yani kooperatifçiliğe darbe anlamında Orman ve Su İşleri Bakanlığı başta olmak üzere kırsal alan kooperatifçiliğine çok büyük darbe vuruldu. Çok güzel hazırlanmış bir kitap olarak rafta duruyor tıpkı o meşhur sözdeki gibi; kitaplıklar çok güzel sözlerle dolu kitaplarla doludur. Mühim olan bu çalışmayı samimiyetle hayata geçirmektir. Bizim kooperatifçiler olarak en büyük derdimiz mevzuat eksikliği ya da mevzuat sopasıdır. İstediğimiz mevzuat çıkmıyor ya da çıkarılan mevzuatla adeta dövülüyoruz.
Ormanlarımızın durumuna baktığımızda bir kere şunu net olarak belirtelim; Türkiye ormanlık alan bakımından Avrupa ortalamasının altında değildir. Dünya ormanlık alan ortalamışının altındadır fakat Avrupa ortalamasına denktir.
Temsilcisi ve sorumlusu olduğum kitle Orman Köylüsüdür. Yıllarca günah keçisi ilan edilmiştir. Orman köylüsü tarla açmak için ağaç kesmez, yangın çıkartmaz. Orman Köylüsü dört mevsim, her koşulda ormanın içindedir. Yazdan yaza gidenler kışın kar altında, zor koşullarda Orman Köylüsünün verdiği mücadeleyi anlayamaz. Orman Köylüsünün ormanlara baskısından söz etmek orman Köylüsüne yapılabilecek en büyük hakarettir. Son yıllarda Orman Genel müdürlüğümüz gerek ekipmanı, gerekse teknolojik gelişimiyle yangın söndürmede belli bir noktaya gelmiştir. Bununla birlikte yangını en iyi söndüren orman köylüsüdür. Orman, orman köylüsünün yaşam alanıdır ve onu en iyi şekilde korur.
1970’li yılların başlarında çıkarılan yasada Türkiye bütçesinin binde biri Orman Köylerini Kalkındırma fonuna aktarılması öngörülmüştür. Bunca yıl geçti ancak bugüne kadar bırakın binde biri, binde yarım hatta onbinde bir bile uygulanmadı. Anayasamızın 169. Ve 170. Maddeleri ormanların korunması ve orman köylüsünün korunmasına işaret eder. Bu iki maddeden de anlaşılacağı üzere Ormanlar Orman Köylüsünden korunmuyor. Yani Orman Köylüsü Ormana zarar vermez.
Orman köylüsü sosyal güvenceden yoksundur. Bugün seçim beyannamelerinde bütün siyasi partiler emekliye, asgari ücretliye ve çiftçiye vaatlerde bulunuyor. Bu vaatlerin hiçbiri orman köylüsünü ilgilendirmiyor. Öyle ki orman köylerinde bir tane emekli yoktur. Çünkü emekliliği hak edecek bir sosyal güvence kapsamında değildir. Asgari ücret vaatleri de orman köylüsüne yaramıyor. Zira orman köylüsü işçi değildir. Orman köylüsü çiftçi değil, dolayısıyla çiftçiye yönelik mazot vaatleri de bizi ilgilendirmiyor. Tarım yapacak yer olmadığı için orman köylüsü ancak kendi ihtiyacını karşılayacak kadar tarımsal üretim yapar. Bütün bunlar dikkate alındığında orman köylüsü sosyal güvenceye ne zaman kavuşturulacaktır. Anayasa ve yasaya aykırı bir yönetmelik çıktı. Buna itiraz ettik. Çünkü, yönetmelikte ormanlar çok yıllığına dikili halde satılabilir diyor. Bu yönetmelik anayasal güvencedeki orman işçiliğinde orman köylüsünün önceliğini yok etmektedir. Biz buna itiraz ediyoruz. Bu tür uygulamalar ormanımız ve romancılığımız için çok büyük bir tehlikedir.